Esra, İstanbul’un karmaşasından kaçmak için tatil planlarını yaparken, uzun zamandır hayalini kurduğu Ege sahillerine gitmeye karar verdi. İki hafta boyunca, sessiz bir balıkçı kasabasında dinlenecek, denizin ve güneşin tadını çıkaracaktı. Gözlerden uzak bu küçük kasaba, beyaz badanalı evleri ve mavi kapılarıyla tam da Esra’nın huzur arayışına hitap ediyordu.
Kasabaya varır varmaz, sahildeki küçük bir pansiyonda yer ayırttı. Sahibi, yaşlı ve güler yüzlü bir kadındı. Esra, odasına yerleşir yerleşmez kendini sahile attı. Güneşin altında yürürken, ayaklarını serin sulara soktu. Tam o anda, bir çiftin güneşin batışını izlediği kayaların üzerinde birini fark etti. Adam, denize doğru bakarken dalgaların sesine kendini kaptırmıştı.
Ertesi sabah, Esra pansiyonun terasında kahvaltı yaparken, aynı adamın terasta kitap okuduğunu gördü. Kendisini tanıtmaya karar verdi. Yanına yaklaşıp, “Merhaba, ben Esra,” dedi. Adam, gülümseyerek başını kaldırdı. “Merhaba, ben de Kerem,” diye cevap verdi.
Bu tanışma, ikisi arasında güzel bir dostluğun başlangıcı oldu. Her sabah birlikte kahvaltı yapmaya başladılar. Kerem, Esra’yı kasabanın gizli kalmış güzelliklerini keşfetmeye davet etti. Birlikte uzun yürüyüşler yaptılar, eski taş evleri, dar sokakları ve zeytinlikleri gezdiler. Kerem’in tarih ve doğa hakkında anlattıkları, Esra’nın ilgisini çekmişti.
Bir akşam, sahilde yürürlerken Kerem, Esra’ya deniz fenerinin tepesine çıkmayı teklif etti. Fenerin tepesine vardıklarında, gün batımının kızıllığı denizi aydınlatıyordu. Kerem, “Bu manzarayı seninle paylaşmak istedim,” dedi. Esra, manzaraya hayran kalmıştı. “Burası gerçekten büyüleyici,” diye mırıldandı.
Günler geçtikçe, Esra ve Kerem arasındaki bağ daha da kuvvetlendi. Esra, Kerem’in yanında huzur bulduğunu fark etti. Kerem ise Esra’nın neşesini ve enerjisini seviyordu. Bir akşam yemeğinde, Kerem, Esra’ya kendisi hakkında daha fazla şey anlatmaya başladı. “Bu kasaba benim çocukluğumun geçtiği yer,” dedi. “Şehir hayatından kaçmak için buraya geri döndüm.”
Esra, Kerem’in içtenliği karşısında etkilenmişti. “Ben de buraya kaçış için geldim,” dedi. “Şehir hayatı beni çok yordu.” İkisi de, birbirlerinin hikayelerinde kendilerini buldular.
Tatillerinin sonuna yaklaşırken, Esra’nın içini bir hüzün kapladı. Kerem’e veda etmek zor olacaktı. Ancak Kerem, Esra’ya bir sürpriz hazırlamıştı. Son akşamlarında, Kerem, Esra’yı küçük bir tekne gezisine davet etti. Gece boyunca yıldızların altında denizde gezdiler. Kerem, Esra’nın elini tutarak, “Bu anı hiç unutmayacağım,” dedi. Esra, gözleri dolarak, “Ben de,” diye fısıldadı.
İstanbul’a döndüğünde, Esra’nın aklı sürekli Kerem’deydi. Onu ne kadar özlediğini fark etti. Bir gün, Kerem’den bir mektup aldı. Mektupta, Kerem, Esra’yı tekrar görmek istediğini yazmıştı. Esra, hemen cevap yazdı ve ona İstanbul’a gelmesini teklif etti.
Bir hafta sonra, Kerem İstanbul’daydı. Esra, onu heyecanla karşıladı. Şehirde birlikte geçirdikleri zaman, Ege’deki günlerini aratmayacak kadar güzeldi. Kerem, Esra’nın hayatına enerji ve mutluluk katmıştı. Esra, Kerem’in yanında kendini daha güçlü ve huzurlu hissediyordu.
Bir akşam, Boğaz’da yürürlerken Kerem, Esra’nın elini tuttu ve gözlerinin içine bakarak, “Seni seviyorum,” dedi. Esra, kalbinin hızla çarptığını hissetti. “Ben de seni seviyorum,” diye cevap verdi. O an, ikisi de hayatlarının geri kalanını birlikte geçirmeye karar verdiler.
Kerem ve Esra, yazın o güzel anılarını her zaman hatırlayarak, birbirlerine destek oldular. Birlikte, hayatın zorluklarının üstesinden geldiler ve her geçen gün birbirlerine daha da bağlandılar. Ege’nin o küçük kasabasında başlayan aşkları, İstanbul’un kalabalığında bile solmadan devam etti.